18 Temmuz 2009 Cumartesi

deniz kızı

Denizkızı !Denizkızları, Yunan mitolojisinde, bir adada yaşayan ve şarkı söyleyerek denizcileri yanlarına çağıran 'Sirenler' olarak çıkar karşımıza... Sirenlerin adalarının kıyıları, güzel seslerinin büyüsüne kapılıp, kayalıklarda parçalanan denizcilerin kemikleriyle doludur.
Odysseus, arkadaşlarının kulaklarını balmumuyla tıkayarak kurtulur Sirenlerin elinden. Ne var ki Sirenleri, balık kuyruklu kadın sanmak yanılgıdır. Onlar, balıktan çok kuşa benzetilir. Kanatları olan Sirenlere balık şeklini veren Roma'lılardır.
Yolu Sicilya'ya düşen İbn al-Bialsath, bir dere ağzında uyuyan denizkızının dramına yer verir seyahatnamesinde. Arap gezgin, kadınların kocalarından kıskandıkları denizkızını parçalayarak öldürdüklerini yazar.

Denizkızı, denizcilerin yüzyıllardır kadına benzettikleri bir fok balığı türüdür aslında... Uzaktan bir kadını andıran bu hayvanlar, memeleriyle yavrularına süt verir. Böylesi bir durumda kayalıklara otururken görüldüklerinde denizkızı sanılırlar.

Bu yanılgıya düşenlerden biri de Kristof Kolomb'dur. O bile, Amerika'ya giderken günlüğüne denizkızlarını gördüğünü yazar. Hiç düşündünüz mü; denizkızı var da neden denizerkeği yok? Yanıtı çok basit: Çünkü denizcilerin hepsi erkek. Eğer kadınlar da denizde aylarca gezinselerdi, erkeğe benzetecekleri bir deniz canlısı bulurlardı!


SUNAY AKIN

feminizmle fazla haşırneşir olmuş geçmişten gelip bugünümde yaşayan bir arkadaşımın anısına...

16 Temmuz 2009 Perşembe

EMPATİ HA!!

empati kur mu dedin...

hadi kuralım...
neden bahsediyorduk: son izlediğin film "erkekler ne söyler kadınlar ne anlar"...
ben de izleyeyim belki bişiyler bulurum, dedim...
sen, filmin erkeklerde umduğunu bulamayan kadınlardan bhsettiğini söyledin...
tamam bende umduğumu bulamıyorum işte, dedim...

evet bakalım...
kırıcı bir söz, ben olsam telefonu kapattıktan sonra ağlar ayrılmayı düşünürdüm... ama aynı zamanda beni avutmak için aramanı da beklerdim...
aslında empati kurmuş sayılırım, çünkü seni aradım...
ama "farkettin mi gittikçe bana benziyorsun" lafına neden bu kadar sinirlendim bilmiyorum... aslında biliyorum... çünkü ben üzüldüğümü açıkça belli ettiğim halde sen beni tekrar aramazsın, dediğine göre tekrar aramamanın nedeni benim sakinleşip kendimi senin yerine koyarak düşünmemi istemenmiş... kızdığın alındığın şey o söz değil, benim empati yapamamammış...

aslında ikimizde yapıyoruz o şeyden... ama beklentilerimiz farklı... birbirimiz gibi düşünemeyiz sonuçta yaptığımız tek şey yer değiştirmek... görüyorsun ki farklı şeyler düşünüyoruz aynı olaylar karşısında... kadın ve erkek olmaktır belki bu düşünce ve beklenti farklılığımızın sebebi...

senin empati yapmana gerek yok ben kendimi anlatıcam...
biliyosun yaklaşık üç gün önce kafamda senin hakkındaki tüm kötü, üzgün, çaresiz anılarımı toplayarak ayrılmaya karar verdim... seni seviyordum, beni hala çok sevdiğine inandırman yetti geri dönmeme... ama o düşünceleri kafamdan atabilmiş değilim, zihnim kendini ayrılığa iyi hazırlamıştı... o yüzden bana söylediğin güzel sözlerin ve hatırlatmaya çalıştığın güzel günlerimizin içine sıçıyordu aklıma gelen kötü anılar... o da öyle bir andı işte... umduğum, beklediğim gibi davranmayarak beni üzdüğün bir andı aklıma gelen...

ama üzüldüm sana o sözü söylediğime... senin sevgini haketmediğimi düşünmenden korktum desem daha doğru olur... çünkü ben zaman zaman düşünmüştüm beni haketmediğini, kötü bir şey...

14 Temmuz 2009 Salı

üzemem

artık korkmana gerek yok...
farkettim ki ben ayrılırken seni üzemem...
biliyosun biraz bencilim...
ama üzüntümü seni üzerek dindiremeyecek kadar seviyormuşum seni...

13 Temmuz 2009 Pazartesi

bu kaçışlarımın hatrınadır yüzümdeki gülümsemeler...

ben üzülmeye başladığım an kaçtım...
bu kaçışlarımın hatrınadır yüzümdeki gülümsemeler...

ama kaçamıyorum bu sefer...
kendimi zayıf hissediyorum... kaçmak için geç kalmış gibiyim...
yine de gülümsemeyi bırakmış değilim...

güçleniyorum... kaçtım dediysem hepsinden de kurtaramadım paçayı... o endişeyle uyuduğum günleri özlerdim, gereğinden fazla uzun süre mutlu olduğumda... öyle avuturdum içimdeki sızıyı 'acılar insanı büyütür'...

kaçışım içimdeki çocuğu öldürmemek içindi belki...
ölmedi de, hala çocuksu sayılırım...

garip bir acı içimdeki kaçabildiklerime benzemiyor... kendi kendime dindiremiyorum...

işte biraz daha büyüyorum...


6 Temmuz 2009 Pazartesi

annem ve teyzem

annem evden hiç ayrılmadığı için öfkelidir ailesine karşı genelde... teyzem uzun süre ailesiyle birlikte olamadığı için kırgındır biraz... bir de dayım var ama onun ne hissettiği hakkında bir fikrim yok... hepsinin arasında üçer yaş var, annem en büyükleri teyzemse ailenin küçüğü...

ilkokulu yatılı okumuşlar... dedem annemi kız başına onca yolu gidip gelmesin diye dayımla birlikte yazdırmış ilkokula; annem iki yıl geç başlamış, dayım bir yıl erken... bir söylentiye göre dedem, dayımı yaşı küçük diye okula yazdırmak istemeyen müdürü 'o zaman ikisi de gitmiycek' diye tehdit etmiş... annem hep ablalık yapmış, saçlarını falan kesermiş sınıf arkadaşlarının... orta okulu nerde okuduğunu bilmiyorum o sıralar ç.kale'nin merkezine taşınmışlar... öğretmen okulunu kazanmış annem, o zamanlar zormuş kazanmak gerçi şimdi de pek kolay değil... ama gönderememişler ticaret meslek lisesine gitmiş, şimdi o okulu imam hatip lisesi olarak kullanıyorlar, önünden geçerken şöyle bir iç geçiriyor... çalışmaya başlamış sonra muhasebeci olarak bir orta okulda... kardeşleri okumaya devam ederken o çalışmış, evin büyük kızının sorumluluğu... hep çanakkale'de kalmış ama hep ç.kale'de kalmak hiç istememiş... iş arkadaşlarıyla her gün kordon turu yapıp mısır yerlermiş, mutlulukla anlatıyor o günleri... ama içi buruk biliyorum, daha iyisini yapabilecekken engellendiği için kızgın... öğretmen olamadığı için kızgın...

teyzem... abisi ve ablasının okuduğu yatılı okula gitmemek için yalvarmış... 4 yıldır evin tek çocuğu olmanın keyfini sürüyormuş... o ilkokul üçteyken ananemler ç.kale'ye taşınmış... ne yapıp edip kaydını ç.kaleye aldırmış o da... annemin tersine teyzem ailesinden ayrılmak hiç istememiş... orta okulu bitirince ankara'da ziraatla ilgili bir okulu kazanmış, günlerce saklamış kazandığını bildiren zarfı... o zamanlar annemde çalıştığı için malii durumları daha iyiymiş, ankara'ya göndermişler onu... o ankara'dayken ananemin yanına okumaları için gönderilen akraba çocuklarını çok kıskanmış, benim yerime onlara bakıyorlar demiş içten içe... ankara'da çok güzel günleri olmuş, çok güzel anıları... sonra doğu görevi, tayinler falan filan derken ancak kardeşimin doğduğu yıl 1990'da dönebilmiş ailesinin yanına...
bu yüzden pek anlaşamazlar birbirleriyle annem ve teyzem, çoğu zaman kıskanmışlardır belki... birbirlerinin yerinde olmayı çok istemişlerdir... teyzem iyiki yaşamışım, gezmişim der ama buruktur içi... annemde mutsuz sayılmaz ama ananemi çoğu zaman tersler, kırgındır ona, oysa onu sevindirmek öyle kolay ki... ananemin, annemin bu tavırlarına çok üzüldüğünün farkındayım, o yüzden çoğu zaman korumaya çalışırım onu annemin kırıcı, umursamaz sözlerinden...

liseyi yatılı okumama neden bu kadar istekli olduklarını anlamamıştım o zamanlar, belli ki annem ikna etmişti babamı, hayallerini gerçekleştirmem için... lise'de eve çıkmak istediğim de ailenin asi kadınları annem ve teyzemi bulmuştum arkamda erkek olarak da yanlarında kardeşimi getirmişlerdi... iki odalı bir aparta yerleşmiştim... belki onları bu konuda yüzüstü bıraktım, o yüzden annem benimle konuşmazken babamın yüzünde haklı çıkmanın gülümsemesi vardı...

teyzem beni kendine hep yakın buldu, ailemden uzakta okuduğum için ama ben onun gibi değil daha çok annem gibiydim dışarıda okumak konusunda...

wuuwww! uzun olmuş... sonuçta hepsini seviyorum...

4 Temmuz 2009 Cumartesi

tokat

ikea'dan bir 'çılgın çarşamba günü'nde aldığımız yatağımıza uzanmış; onun haklı olduğunu düşündüğü, benimse ona hak verdiğim ama benim herhangi bir suçum olmadığını düşündüğüm az önce yaşadığımız olayı geçiştirmeye çalışıyoduk...
...
-tuğçe'yle arkadaşlığını bitirmeni istiyorum, dedi...
-yapamam
-neden?
-çünkü beni sevdiğini hissediyorum...

bir şey demedi... belki kendi kendine az da olsa bana hak verdi... belki daha sonraya erteledi konuşmayı ama benden tekrar böyle bir şey istemedi...

yapamazdım... ben, beni sevdiğini hissettiğim insanlara değer veririm... hem bu olayda benim bir suçum olduğunu düşünmüyordum, hem de bir başkası için arkadaşlarımdan uzaklaşma hatasını daha önce yapmıştım...