28 Ocak 2009 Çarşamba

final günlerim

masam fotokopi çektirilmiş notlarla dolu... saçlarım ilginç biçimlerde örülmüş... kalemler, kağıtlar, defterler, bardaklar, atıştırmalık yiyecekler, müzik çalan laptop yaklaşık üç metrelik çalışma masasının farklı bölgelerine rastgele dağılmış durumda...
oda arkadaşım sıcacık yuvasında olduğundan onun boşalttığı tüm alanları işgal etmiş durumdayım...
finallerin bitmesine 3-4 gün kala yeni yeni çalışma havasına girdiğimi söyleyebilirim... ilk defa bugün ufak aralarla dört saat falan çalıştım... şöyle bir sağıma bakıyorum da kendime şaşıyorum... açık kitap, defter ve notlar yüzünden bir beyaz hakimiyeti var masada...
aslında bu hafta benim için önemli tek bir final var, diğerlerinin vizelerinden iyi almıştım... bunda en kötü beş nottan birine sahibim... ödev hazırlayın falan demişti hoca ama şöyle bi baktım internetten uğraşması çok zor geldi, onun yerine çalışırım dedim...
3 tane finalim kaldı sadece, 5 tanesi geldi geçti... hatta üç tanesi açıklandı bile, ortalama bir öğrenci sayılırım... CB, CB, CC...
çalışsam iyi olacak...

25 Ocak 2009 Pazar

been aslında hiç böyle değildiimm...

özlüyorum ya... garip...
uzun zamandır bu duyguyu bu kadar yoğun yaşamamıştım...
gerçekten seviyorum heralde ben bu çocuğu...
~
uyuyamıyorum yine...
telefonumu da bulamadım...
olsaydı mesaj atardım...
"bu gece seni çok özledim", diye...
~
son iki haftadır, gideceği, birbirimizden uzak kalacağımız için biraz üzgündü... gereksiz bulmuştum hüznünü...
şimdi bir ay gözümde çok büyüyor...

22 Ocak 2009 Perşembe

telefonum ve...

dün gece telefonumu kaybettim... daha bir yıl olmamıştı alalı...
bu sabah kritik bir sınavım vardı, doğru düzgün çalışamadığım...
sınav öncesi erken kalkıp, telefonumu düşürdüğümü düşündüğüm yere bakıcaktım sonra sabah serinliğinde fakülteye yürüyüp uykumu açacaktım...
akşam oda arkadaşımın telefonunu kurduk, o beni uyandıracaktı...
alarm falan çalmadı...
ama saat dokuzda aniden kalktım, pelin uyuyordu... son 10 gündür falan istemsiz olarak hem o saatte kalkıyorum...
sınav saati 9:20'ydi...
4 dakikada hazırlandım...
yüzümü bile yıkamadım...
yurttan çıkış kartımı unuttuğum için 2. kattan geri döndüm...
525'e yetişebilmek için koşturdum... yurdun en yeni ve çıkışa en uzak bloğunda kalıyorum ne yazık ki...
en azından 525'i beklerken vakit kaybetmedim... durakta bizim bölümden birkaç kız gördüm içim rahatladı...
fakülteye geldiğimde hala sınıf açılmamıştı... yetiştim yani...
finaline yetiştiğim ders, işlem yaparken telefonun hesap makinesini kullandığım bir dersti... yanımdaki kızın telefonunu kullandım...
kötü bir sınavdı...
keşke sınavın sözel kısmı üzerinde dursaydım biraz...
sınav çıkışı telefonumu düşürdüğümü düşündüğüm yere gittim...
yoktu... bir adam yardım etti aramama, hiç tekin görünmüyordu... onun telefonundan kendi numaramı aradım, kapalıydı... biri bulmuş heralde, dedim... şarjımın ne kadar kaldığını hatırlamaya çalıştım, emin olamadım...
yeni kontor yüklemiştim... bir sürü bedava mesajım ve dakikam vardı... eğer bulan kişi bunlardan faydalanmaya çalışırsa, onu bulma şansımız olur... pin kodu kullanmıyorum zaten sadece telefonu açma tuşuna basması gerekiyor...
belki bulurum yine de... hala umudum var...
annemlere haber vermem gerek...

biraz sonra yeşil'le olay yerine tekrar gidip etraftaki kafelere birinin telefon bulup bulmadığını sorucaz...
belki buluruz...

20 Ocak 2009 Salı

normal

her farklı insan zaman zaman normal olmak, normal yaşamak ister... ama aslında her insan birbirinden farklı olduğundan, normal insan değil, normal görünen insanlar vardır ve sıradanlaşmış yaşamlar...
imkansızdır, normal olmak...
ve yaşam da hiç sıradan değildir aslında...
sıradan yaşamlar, farketme üzerinde sallanan potansiyel farklılıklardır... bir gözün açılmasına, bir insana, bir kağıt parçasına bakar farketmek... farketse çözülecektir...

16 Ocak 2009 Cuma

elimde bira burnumda papatya kokusu...

onu tüketmeye çalışmaktan vazgeçtim...
aslında ayrılmaya çok yaklaşmıştık, o an gelmişti...
"git" demeyi başardım ama bırakmayı başaramadım...
tuttum kolundan, gidemedi...
istese giderdi de...
o da bırakmayı beceremedi...
o günden sonra daha çok bağlandı bana, bağlandık...
daha mutlu olduk, daha derin üzüldük...
***
**
*

9 Ocak 2009 Cuma

5'in 1'i

blogumun ilk mim'ine cevap vermek için biraz geçiktim ama mazur görün artık... hiçkimse tarafından mimlenmişim... 20 soruluk ufak bir sınav...

1) En sevdiğiniz kelime nedir ?
aslında ben bu konuda hiç düşünmedim ama "asya" adı kulağıma hep hoş gelmiştir...

2) En sevmediğiniz kelime nedir ?
"kağıt" kelimesi sanırım, aklıma ilk o geldi...

3) Sizi ne heyecanlandırır ?
daha önce yapmadığım ve yapmayı çok istediğim şeyleri ilk kez yaparken heycanlanırım... normalde soğukkanlı bir insanımdır... 5 dakika sonra uçağın birinden paraşütle atlayacak olsam gayet heycanlı olurdum mesela...

4) Heyecanınızı ne öldürür ?
beklemek... bekleyince ya da bekletilince tüm hevesim kaçıyor...

5) En sevdiğiniz ses nedir ?
cem adrian'ın çok hoş bi sesi var mesela,bir de aydilge... rüzgarın sesini çok severim, dalga sesini geceleri severim... yağmur var tabi bir de, o da güzeldir...

6) En nefret ettiğiniz ses nedir ?
yangın alarmı sesinden, açamayacak kadar uyuşuk olduğumda telefon sesinden, bir de yurdun alarm sesinden...

7) Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?
hımm... aklıma bir şey gelmedi nedense...

8) Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz ?
bu soru msn testlerinden birinde vardı, istediğim yere ışınlanmak diye cevap vermiştim...

9) Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz ?
bu soruyu kimin yerinde olmak istersiniz diye algılıyorum ve... aslında ben kendime öyle alıştım ki başkası olmakta gözüm yok, kendimi seviyorum...

10) Nerede yaşamak isterdiniz ?
cenevre, amsterdam, londra, paris, 55 yaşından sonra da akçay'da yaşıycam...

11) En önemli kusurunuz nedir ?
sinirlendiğimde gözyaşlarımı tutamıyorum, bu da beni zayıf gösteriyor... öyle zamanlarda ağlamayı sevmiyorum, aslında ben ağlamayı sevmiyorum...

12) Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi ?
sigara içmem... alkolü de baya azalttım ama nargile çok içerim... arkadaşlarım içerken kendimden geçtiğimi söylüyorlar... son zamanlardaki favorim nane-çilek, deneyin...

13) Kahramanınız kim ?
aslında kahramanım diyebileceğim biri yok... ama bana çok şey katan bir kaç insan var... 9, babam ve yeşil...

14) En çok kullandığınız küfür ?
ha s.ktir! -aslında fazla küfür etmem ama bu kelime refleks gibi bir şey oldu, istemsiz söylüyorum-

15) Şu anki ruh durumunuz nedir ?
hastayım biraz, bir de uykusuzum çok az uyudum dün gece... kendimi yorgun hissediyorum...

16) Hayat felsefenizi hangi söz tanımlar ?
güvenmekten korkma ve gülümse...

17) Mutluluk rüyanız nedir ?
galiba ben çok kapsamlı hayaller kuramıyorum, plansızım... ama içimden bir his ömrüm şehirden şehire dolaşarak geçecek diyor...

18) Sizce mutluluğun tanımı nedir ?
sevilmek...

19) Nasıl ölmek istersiniz ?
kendim ölmek istiyorum, sonuma kendim karar vericem...

20) Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı'nın size ne demesini istersiniz ?
-hoş geldin!!

...ve ben de mim'i sena'ya yolladım... kolay gelsin!

6 Ocak 2009 Salı

çekildim...

uyandım!
kaldırdı gözlerimdeki perdeyi...
şimdi daha iyi görüyorum çogu şeyi...

tüketmeye çalışıyorum...
onu tüketicem ve benden soğuduğu o anlardan birini kolluycam...
hala onun aradığım erkek olduğunu düşünüyorum...
ama çok erken geldi...
hazır değilim... uzun soluklu hayaller kurmaya...

iki gecedir ayrılmayı düşünüyorum... 4'de kadar uyuyamıyorum... bazı şeylerin düşündüğüm gibi olmadığını farkediyorum... ağlıyorum...
ben hiç bir erkek için ağlamamıştım...

2 Ocak 2009 Cuma

izmir'in martıları

daha önce hiç martılara simit attın mı, diye sordum...
hayır, dedi...

sevindim... ilk kez benimle yaptığı o kadar az şey var ki...
izmir'in martıları yabani biraz... en az üç metre öteye atmamız gerekti simitleri, martıların cesaret edip simit parçalarını denizden alabilmeleri için...
o yüzden, sevmedim burdaki martıları... etramızda uçuşsunlar, attığımız simitler için kavga etsinler, bazı simit parçalarını havada kapsınlar istiyordum... benim geldiğim yerdeki martılar öyle yaparlardı...

eyy izmir halkı! ne yaptınız martılarınıza?!