28 Kasım 2009 Cumartesi

eşofmanlı güzel kadın #1

çanakkale-izmir, izmir-çanakkale arasında yaptığımın yolculuklardaki yol arkadaşlarımdan bahsedicem biraz... 5-6 saatlik bir zaman dilimini paylaşıyoruz aslında ama insanlar en özel durumlarını açabiliyorlar böyle zamanlarda, herkesin ayrı bir hikayesi var cidden...

25 kasım günü bayram için izmir'den çanakkale'ye gidiyorum... yol arkadaşım çok güzel kumral tenli sarışın bir kadın, muhtemelen üniverste öğrencisi, yüzünde farkedebileceğim kadar fondoten var ama yine de doğal görünüyor(demek ki makyaj işinden anlıyor). gri miydi siyah mıydı pek hatırlayamadığım bir eşofman takımı giymişti. sporcu olduğu her halinden belliydi...
elinde cumhuriyet gazetesi ve bir kitapla geldi, bel çantasını ön koltuğun bi çıkıntısına astı, rahatsız olup olmayacağımı sordu kibarca... sonra kalem istedi benden, gazeteyi bazı yerleri çizerek okudu... onun bu kültürlü halini kıskandım resmen, zaten çok da güzeldi, ki ben sarışın kadınları kolay kolay beğenmem...

molaya kadar hiç konuşmadık, ki bu 2buçuk saat kadar yan yana mal mal oturduğumuz anlamına geliyor...
mola bitimi yanıma geldiği gibi konuşmaya başladım...
-öğrenci misin?
öyle başlar ya genelde yol sohbetleri, güldü falan yeni mezun sayılırım dedi... yanımda oturuken havalı, soğuk biri gibiydi, kendini beğenmiş mi desem, gerçi beğenmeye hakkı vardı... konuşmaya başlayınca sevimli, sıcak biri oluverdi birden...
beden öğretmeniymiş, 2004'te uludağ üniversitesi'nden mezun olmuş... üniversite hayatı iyi geçmiş baya, çok sevdiği ve hala görüştüğü pek çok arkadaşı varmış o zamanlardan kalan, arada buluşuyoruz falan derken "kimimizin çocuğu oldu" dediyince... "sanırım çocuğu var" düşüncesi ne kadar aklımdan geçmiş olsa da, onu bu role oturtmam kolay olmadı...
3buçuk yaşında bir çocuğum var dedi sonra, resmini gösterdi... batıkan, barış manço hayranı olduğu için bu ismi koymuş ona... bir tane daha olursa doğukan koyacakmış ama işler umduğu gibi gitmemiş... 6ay önce boşanmış kocasından... bu çocuğundan ilk ayrılışıymış... batıkan babasıyla olacakmış bu bayram... o böyle anlattıkça yanımdaki güzel kadın, güzel ve iyi bir anne oluverdi birden...
erken evliliğe dair bir kaç nasihat verdi ama pek pişman gibi değildi, iyi tanıyın birbirinizi dedi, aynı evde yaşamak gibi olmuyor... 3 aylık bir tanıma süresinden sonra evlenmişler, ailelerin yaşam tarzlarının benzer olması gerekiyor dedi bir kaç kez... astsubaymış eski kocası, eski kocasının tayiniyle gelmişler izmir'e boşanınca hem batıkan hem de kendi için izmir'de kalmasının en iyisi olduğuna karar vermiş... oğluyla beraber yaşıyor işte şimdi...

öyle her önüne gelene anlatılabilecek kolay şeyler değil bazıları, ben de mi bir şey var acaba...
başka yolculuklarla devam edecek...

27 Kasım 2009 Cuma

güle güle

çadır kampı yaptığımız yazlardan biriydi... lise2'ye geçtiğim yazdı sanırım...
benden hoşlanan bir çocuk vardı...
kamptan ayrılırken koşa koşa arabanın yanına gelip, babamın açık penceresinden kafasını uzatıp, bana "güle güle" demişti...
ben çok utanmıştım, babamsa kıskanmıştı...

öyle aklıma geldi...

23 Kasım 2009 Pazartesi

kör aşıklar

İŞTEE!! Bir zamanlar birbirimize aşık olduğumuzun en büyük kanıtı, oturduğumuz ev... bir aşk çılgınlığı...

şimdi beraber aldığımız ahşap yemek masasında otururken bunları konuşuyoruz... biz bir zamanlar kör aşıklardık...

bir ay içinde iki sokak ötede oturan iki bölüm arkadaşımın yanına üçüncü olarak taşınıcam... yaklaşık 9 aylık bu ev arkadaşlığı, evcilik oyunu, sürecini bitiricem... ama ilişkimiz devam edecek, edebildiği kadar...

birbirimize bir zamanlar aşık olduğumuzun en büyük kanıtının ev olduğunu söylerken, birbirimize tekrar o denli aşık olmamızın ne kadar zor olduğunu bildiğimiz kadar ben farklı bir eve taşındığımda, hiçbir zaman birbirimize aynı evde yaşadığımız zamanki kadar yakın olamayacağımızın da farkındayız...

bitiş çizgisini görmek gibi bir şey bu...