19 Eylül 2009 Cumartesi

sır

blog yazmayı seviyorum aslında...
ama bu aralar pek çok sırrım var kendimi anlatamıyorum...

etrafımda topladığım bir çok ilginç insan var...
güzel bir senaryo olabilir son 6 yılım... herkes öyle düşünür aslında değil mi? herkesin hayatı film gibidir kendince...

cesaret gerektirecek pek çok şey yaptım... pek çok şeyi göze alarak...
sadece istediğim için... kendim için, kendim olabilmek için... neler olabileceğini düşünerek ama düşüncesizce...
şimdi bu sırlardan birini bitirme vakti... bir kaç ay sonra saklamam gereken bu durum ortadan kalkacak...
endişeliyim...
22 eylül... gereksiz karşılaşmalar olmazsa, bu sırrı göze aldığım şeyleri yaşamadam bitirebilirim...

her şey bana karşı olduklarında ya da öyle düşündüğümde daha kolaydı aslında... şimdi yanımdalar, destek olmaya çalışıyorlar... yalan söylerken canım acıyor, aslında yalan söylemede iyiyimdir ama isteyerek söylüyorsam... artık onları kandırmak istemiyorum...
yaptığım şeyi keske yapmasaydım demiyorum, istemiştim...

ama öğrenilmeden bitmeli artık...

8 Eylül 2009 Salı

hatırladığım ender rüyalardan biri


rüyamda yakup bana deli gibi aşıktı... kocaman bir evleri vardı, evleri annemle gezdiğimiz mobilyacılardan birine benziyordu, çok büyüktü... bi şekilde onun evinde bir gece kalmamız gerekiyordu rüyaya göre, arkadaşlarım gaye ve buse vardı yanımda da, yakup'un benim için neler hissettiğini, beni ne kadar çok sevdiğini söylüyorlardı durmadan... özellikle de buse üstüme çok düşüyordu...
yakup gerçek hayatta arkadaşımın sevgilisinin yakın arkadaşı olarak tanıştığım biri, güzel yemekleriyle ünlü bir doğu şehrinden gelmişler buraya... yarı arap kökenli, kısa, esmer, kara laşlı kara gözlü, olgun bir çocuk... ilişkimiz yolda selamlaşmaktan ibaret...

benim yavru bir ördeğim vardı rüyada... onu besliyordum buse beni iyice bunaltırken, balçık dolu ufak bi leğen vardı, ördeğim ona düşüyordu yem yerken, balçık da yüzemiyor ve içine batıyordu, sonra ben çıkarttıyordum onu ordan, içi su dolu kocaman akvaryumsu bir şey vardı ona sokup temizliyordum ördeği, bir iki kez daha oldu bu...
buse'yle kavga etmeye başladım sonra, ama beni yakup yüzünden bunalttığı için değil, şu an hatırlayamadığım bir sebep yüzünden bunaltılmışlığında etkisiyle çok kötü ve kırıcı tartışıyordum... o da aynı şekilde karşılık veriydor... bir daha konuşmamacasına küsütük ve gaye'yle birlikte gittiler yanımdan...
buse gerçek hayatta hiç kavga ederken görmediğim, kendimi pek savunamayan, sakin, çekingen, sadece yakın arkadaşlarının yanında konuşkan olabilen bir kız...

ordan rüya ertesi sabaha atlıyor... ben otobüsten iniyorum... yokuş yukarı çıkıyorum... otogarın yakınlarında, "ÇANLI" diye bir yerdeyim...yolun diğer tarafında baya büyük bir wc var ona giricem... wc şey gibi hani tatil yerlerinde soyunma kabinleri olur ya; 10-12 tane falan yan yana dizilmiş tahta kapılı tuvaletler düşünün, bu tuvaletlerin etrafına da 2-3 metrelik beyaz duvarlar örmüşler, üstü açık doğal bir yer... ama sefil bir yer değil...

wc'den çıkarken gaye, melis ve özlem'i merdiven basamaklarına oturmuş buse'yi dinlerlerken görüyorum, üzgün gözüküyor ama kızgın da (evet wc'nin içinde süs olsun diye 6-7 basamaklı beyaz renkli bir merdiven var !?).

ben onlara gözükmeden çıkıyorum ordan kapıda yakup'un iki yakın arkadaşını görüyorum, içlerinden birinin melis'ten hoşlandığını biliyorum... selam vermeden yürümeye devam ediyorum yokuş yukarı...


7 Eylül 2009 Pazartesi

soğuk bir gün...

büyülü bir sakinlik var sanki bugün üzerimde...
hoş ama sanki bugünden sonra her şeyden sıkılacakmışım gibi bir his de taşıyo içinde...

müzik eşliğinde okuyabileceğim kitaplarımdan okudum biraz... şu anlamak için kafamı çok yormayacağım kitaplardan...
bir neskafe yaptım kendime, içimdeki entel ruh uyandı sanki... yazıya başlamadan önce de günün ikinci sigarasını içtim...

resmen soğuk hava, bir ara dışarı çıkıp dolaşasım gelmişti ama duştan sonra geçti...
26 yaşındaki 8 yıldır üniverste öğrencisi sıfatını üzerinde taşıyan kuzenim mesaj atmış "bi gece bara gidelim" diye... olur dedim...
sonra bi yerdeyim boşsan gel, dedi... tamam dedim bende...

soğuk bir gün, özlemişim...

2 Eylül 2009 Çarşamba

dişçiye gidince insanın dişlerini düzenli fırçalayası geliyor..

annemle dişçiye gittik bugün, yanında beni de götürdü iyi de oldu gerçi... oturduk işte belkiyoruz... ortadaki masada bugünün yerel gazetelerinden bir kaç tane ve "türksolu" adlı derginin son iki yıla ait neredeyse tüm sayıları vardı...
üstünde "PAVLOV'UN KÖPEĞİ CAN'IN KOYUNLARI" yazan türk solu dergilerinden birini aldım... sadece gökçe fırat'ın aynı adlı yazısını okudum... yazı "mustafa" adlı belgeselimsiyi hazırlayan can dündar hakkındaydı... ben de gitmiştim o filme, Atatürk'ün insani yönlerinin de gösterildiği objektif bir film diye düşünmüştüm... o yüzden fazla kışkırtıcı ve yanlı geldi bana yazı... kasım 2008'e aitti sanırım dergi... okumak isterseniz araştırıp bulursunuz, yeni eğitim sistemimiz böyle alışalım yavaş yavaş...

diş hekimi bekleme odasındakilere bir şeyler söyleyip çıktı... ellili yaşlarda, uzun boylu, normal kilolu, ruhu genç, neşeli bir adam... mesleğini seviyo heralde baya, kimbilir kaç yıllık diş hekimi ama hala hastalarına takılıp şakalaşıyor... giyimi; beyaz saçlarıyla uyumlu beyaz kısa bir şort giymişti, üstünde de yanık teniyle uyumlu üstünde kare şeklinde çizgiler olan kahverengi yakalı bir tişört vardı, yani muayenehanesinde bir yaz havası estiriyor... çok hoşuma gitti bu hali hemen diş hekimliğinde okuyan bir arkadaşıma mesaj attım, adamı anlatıp idolün bu olmalı dedim...
beklerken diploması ilişti gözüme, 1948 doğumluymuş, 1975'te de ankara diş hekimliği yüksek okulundan mezun olmuş...

orta okuldan beri dişleriyle sorun yaşayan annem çalışma hayatına ilk başladığı yıllarda, 1977'de, tanışmış onunla... şimdi bile çok etkileyici olduğuna göre, o zaman baya yakışıklı olmalı, annem etkilenmiştir kesin...

dişçi annemin dişleriyle ilgilenirken,bende dişçinin kısa beyaz şortunun açıkta bıraktığı kalın ve uzun bacaklarına bakmamaya çalışıyordum... tüyleri yoktu, belki almıştı belki de dökülüyordur artık diye düşündüm, belki saçlar gibi bacak kılları da dökülüyodur yaşlanınca... dedem de on yıl önce bu yaşlardaydı ama dedemi hiç böyle hatırlamıyorum nedense...

bacakları, yeşil'in bacaklarına beziyordu, uzun ve kalın... aslında fizik olarak da benziyorlardı... acaba yeşil'de da yaşlanında böyle mi olur diye geçti aklımdan... ama daha şimdiden kilo almaya başladı kedine bakmayı beceremez benimki...

annemi o koltukta görünce dişlerime daha iyi bakmalıyım dedim... düşünsenize diş etlerinizin dişlerinizi tutamayacak kadar zayıfladığını... iiııykk...
bunu sizin için ben araştırdım:
"NELER DİŞETİ HASTALIĞINA SEBEP OLUR?

Dişeti hastalığının temel nedeni bakteri plağı denen dişe sıkıca tutunan, yapışkan saydam bir tabakadır. Tırnağınızla dişinizin üzerini kazıyarak plağı fark edebilirsiniz. Plağın bir miligramında 200 ile 500 milyon arasında bakteri bulunur. Bunun yanısıra aşağıdaki faktörler de dişeti sağlığınızı etkilemektedir.

SİGARA: Hepimizin bildiği gibi sigara kanser, akciğer, kalp hastalıkları gibi bir çok önemli rahatsızlıklara sebep olur. Tüm bunların dışında ağız içi mukozası ve dişetleri için de çok zararlıdır. Dişetlerinin yumuşamasına ve dişeti hastalıklarının gelişmesine neden olur.

GENETİK FAKTÖRLER: Yapılan araştırmalara göre %30 oranında genetik bir yatkınlık vardır. Ayrıca ağız bakımının kötü olması ile dişeti hastalığının gelişme olasılığı 6 kat daha artar. Ailede dişeti problemi olan bir kişi var ise mutlaka bir dişeti uzmanına siz de muayene olun.

HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER: Hamilelik, puberte, menapoz, mensturasyon gibi hormonal değişikliklerin yoğun olduğu dönemlerde ağız hijyeninize ayrıca özen göstermeniz gerekmektedir. Diş etleriniz bu dönemlerde daha hassas olur. Diş eti hastalığına yatkınlık artar.

STRES: Hipertansiyon, kanser gibi pek çok rahatsızlığın nedenlerinden biri olmasının yanında dişeti hastalıklarının da risk faktörlerindendir. Araştırmalar göstermiştir ki periodontal hastalıklarda dahil olmak üzere stres vücudun enfeksiyonla mücadelesini zorlaştırmaktadır.

İLAÇ KULLANIMI: Doğum kontrol hapları, anti-depresanlar, kalp ilaçları ağız sağlığınızı etkiler. Bu yüzden bu ilaçlardan birini kullanıyorsanız lütfen diş hekiminizi uyarınız ve ağız hijyeninize ayrıca önem veriniz.

DİŞ SIKMAK VEYA GICIRDATMAK: Diş ve dişeti arasındaki kuvvetin azalmasına neden olarak periodontal doku yıkımına sebep olurlar. Diş etlerindeki çekilmenin bir sebebi de diş sıkmaktır. Mutlaka gece plağı takılarak bu sıkmanın durdurulması gerekir.

DİABET-ŞEKER HASTALIĞI: Diabet hastaları periodontal (diş eti) enfeksiyon açısından yüksek risk grubuna girerler. Mutlaka rutin diş eti kontrollerini bir diş eti uzmanına (periodontolog) yaptırarak ağız hijyenlerine ayrıca özen göstermelidirler.

KÖTÜ BESLENME: Vücudun, immun (bağışıklık) sisteminin zayıflamasına ve buna bağlı olarak, diş eti enfeksiyonu da dahil olmak üzere enfeksiyonlarla mücadelesinin zorlaşmasına neden olur.

KÖTÜ YAPILMIŞ KURON KÖPRÜ VE DOLGULAR: Dişetine basan ve taşkın yapılmış dolgu, kuron ve köprüler dişetlerinde problem oluşturur."

ha! bi de yerel gazetelerden birini okurken maçın sonucuna da baktım... meğer dardanel spor 3-0 yenilmiş buca spor'a...