30 Nisan 2010 Cuma

Mmmm


duşa girdiğimde hala kokusu vardı üstümde... tenimden onun kokusunu çok net alabiliyordum, resmen o kokuyordum, onun olduğumun işareti gibi...

evet yaptım, yattım onunla... belki aşık değildim ona, belki çok erkendi ama hakettiğini düşündüm ya da içimdeki bazı şeyleri kirletmem gerekiyordu ve bunun için doğru insanın o olduğunu düşünüyordum...

henüz bağlanmamıştık birbirimize, bana değer veriyordu ve hissettiriyordu... sinemadan, reklamcılıktan, psikolojiden, insanlardan, ondan, benden, bizden bahsediyorduk...
bir akşam beraber bira içerken, kendi yazdığı şiirleri yazıları benimle paylaştıktan sonra; "seninle sevişmek istiyorum" deyişi ,onun buna cesaret edişi etkilemişti beni...

ilişkimiz bir ay falan sürdü sonra dolunaylı bir gecede ayı seyredip içerek bitirdik ilişkimizi... onun bir zamanlar aşık olduğu kızdan, benim nasıl biri olduğumdan, onun gözüme batan yanlarından bahsettik... güzel ayrıldık... daha paylaşacak şeylerimiz vardı ama bunun sevgili sıfatıyla olmasını istemiyordum... dolu dolu bir çocuktu onu öylece kaybetmek istemedim, arkadaş kalma kapısını açık, zamana bırakıp gittim...

zaman zaman beni sevdiğini, özlediğini hissettiğim duygu patlamaları olmayan bir ilişkiydi bizimkisi... hoş, doyurucu, biraz entel, ilgili, farklı bakış açıları kazandıran cinsten...
beni en çok korkutan yanlarıysa harika bir hafızaya sahip oluşu ve kafamın içinden geçenleri tahmin edebilme yeteneğiydi... öylesine çözmüştü beni ve bazı şeyleri saklayamamak beni korkutuyordu...

duştan çıktığımda çilek gibi kokuyordum...

23 Nisan 2010 Cuma

yolculuk

elimde ayın 22'si için 22.koltuğa alınmış tesadüfler şehrinden rüzgarın şehrine bir bilet... bir elimde bavul, bir omzumda laptopum aylardır gitmediğim evime gidiyorum... servis beklerken ilk defa beni geçiren bir sevgilim yok... kendimi daha bir güçlü, daha bir bağımsız ve daha bir çekici hissediyorum...

yine çok konuşulası göründüğüm bir gündeyim... "türkiyeli misin?" gibi garip bir soruya maruz kalıyorum... sonra ankara'ya gidecek bir teyze yaklaşıyor yanıma... öğrenci hallerinden bahsediyoruz...

otogarda otobüsün kalkmasını beklerken bir sigara içiyorum... evet, sigaraya başladım, ama hala yalnız olduğum zamanlarda içiyorum...

ilk defa bir cem adrian şarkısını radyodan dinliyorum, garip geliyor, yakıştıramıyorum nedense... şarkı beni cem adrian'ın doğduğu şehirdeki anılarıma götürüyor, gülümsüyorum...

molada 35 numaralı masaya oturuyorum... çay söyleyip bir sigara da orda içiyorum... aklıma yine böyle bir mola da bir ilkokulda müdür yardımcılığı yapan yol arkadaşımın, bana o ismini hatırlayamadığım sigarasından ikram edişi geliyor...

bir cem adrian şarkısı daha çalıyor radyoda, artık buruk hatırladığım bir geceye götürüyor beni...
sabahın altısında bir elimde bavulum, bir elimde laptopum rüzgarın şehrindeki evime gidiyorum...


evet... yolculukları seviyorum...

4 Nisan 2010 Pazar

kendime dönüş

aşkı da sığdırdın şu yirmi yıllık hayatına, aferin!
şimdi kendine dönme, biraz değişme; biraz kendini, düşüncelerini geliştirme zamanıdır... aşk kendini ikinci plana attığın bir duraklama dönemidir çünkü. hem insan en parlak fikirlerini yirmili yaşların ortalarında üretirmiş, o parlak fikirler için birikim yapma zamanı şimdi...

insanlar arası ilişkiler konulu bir dersimizde hocamızın söylediğine göre, üniversitedeki bu sevdiceklerimiz, mezun olduğumuzda içine düşeceğimiz yeni yaşam tarzlarımıza uyum sağlayamayacaklarmış... öğrenci hayatının sorumsuzluğu, iş hayatının sorumluluğunu kaldıramayacakmış... tabiki genellenemez ama haksız da değil... bırakın gelip, geçsinler işte...

artık konuşmalarımda psikolojiye özgü terimler, örnekler, yorumlar kullanıyorum sürekli... bu konuda bir bilgi birikimim olduğunu karşımdakine hissettirebiliyorum artık... hem bu konular sayısal bilgiler gibi olmadığından, insanlarla ilgili olduğundan ilgi çekici de oluyor... ne de olsa herkes insanlar arası ilişkiler hakkında düşünen, çıkarımlar yapan "naif" birer psikologdur :)

psikoloji okuyan/okumuş bir sevgiliye katlanmak zordur demişti bir derste bir başka hocamız... öyledir de, düşünsenize karşınızda söylediğiniz bir söz üzerine veya konuşurken yaptığınız el hareketine bakarak aklında onlarca çıkarım yapabilecek biri var. içten olduğunuzda iyi güzel sizi diğer insanlara göre daha kolay anlar da; her insan bazı şeyleri gizler, bazı şeyleri kendine saklamak ister... zor iş, çok zor iş o kadar açık olabilmek...

aslında eski o içten yazılarımı özlüyorum, bu blogda yazıp da çok beğendiğim bir yazım yok mesela, kendimi pek iyi anlatamıyorum... biraz kendime dönmem lazım...