9 Mayıs 2010 Pazar

yine...

bir yılı aştı bu blogu açalı...
değiştim, gitme zamanı geldi...

ilk yazdığım yazılara baktım... o zamanki bakış açım çoooktaaan değişti... meğersem ne çok doldurmuş o çocuk düşüncelerimi, veririm belki bir gün blogun adresini okur...

blog yazmaya ilk başladığım sitede kendime yeni bir blog açtım... nostaljik oldu biraz... umarım oraya daha fazla yazarım...

HOŞÇAKALIN!!

30 Nisan 2010 Cuma

Mmmm


duşa girdiğimde hala kokusu vardı üstümde... tenimden onun kokusunu çok net alabiliyordum, resmen o kokuyordum, onun olduğumun işareti gibi...

evet yaptım, yattım onunla... belki aşık değildim ona, belki çok erkendi ama hakettiğini düşündüm ya da içimdeki bazı şeyleri kirletmem gerekiyordu ve bunun için doğru insanın o olduğunu düşünüyordum...

henüz bağlanmamıştık birbirimize, bana değer veriyordu ve hissettiriyordu... sinemadan, reklamcılıktan, psikolojiden, insanlardan, ondan, benden, bizden bahsediyorduk...
bir akşam beraber bira içerken, kendi yazdığı şiirleri yazıları benimle paylaştıktan sonra; "seninle sevişmek istiyorum" deyişi ,onun buna cesaret edişi etkilemişti beni...

ilişkimiz bir ay falan sürdü sonra dolunaylı bir gecede ayı seyredip içerek bitirdik ilişkimizi... onun bir zamanlar aşık olduğu kızdan, benim nasıl biri olduğumdan, onun gözüme batan yanlarından bahsettik... güzel ayrıldık... daha paylaşacak şeylerimiz vardı ama bunun sevgili sıfatıyla olmasını istemiyordum... dolu dolu bir çocuktu onu öylece kaybetmek istemedim, arkadaş kalma kapısını açık, zamana bırakıp gittim...

zaman zaman beni sevdiğini, özlediğini hissettiğim duygu patlamaları olmayan bir ilişkiydi bizimkisi... hoş, doyurucu, biraz entel, ilgili, farklı bakış açıları kazandıran cinsten...
beni en çok korkutan yanlarıysa harika bir hafızaya sahip oluşu ve kafamın içinden geçenleri tahmin edebilme yeteneğiydi... öylesine çözmüştü beni ve bazı şeyleri saklayamamak beni korkutuyordu...

duştan çıktığımda çilek gibi kokuyordum...

23 Nisan 2010 Cuma

yolculuk

elimde ayın 22'si için 22.koltuğa alınmış tesadüfler şehrinden rüzgarın şehrine bir bilet... bir elimde bavul, bir omzumda laptopum aylardır gitmediğim evime gidiyorum... servis beklerken ilk defa beni geçiren bir sevgilim yok... kendimi daha bir güçlü, daha bir bağımsız ve daha bir çekici hissediyorum...

yine çok konuşulası göründüğüm bir gündeyim... "türkiyeli misin?" gibi garip bir soruya maruz kalıyorum... sonra ankara'ya gidecek bir teyze yaklaşıyor yanıma... öğrenci hallerinden bahsediyoruz...

otogarda otobüsün kalkmasını beklerken bir sigara içiyorum... evet, sigaraya başladım, ama hala yalnız olduğum zamanlarda içiyorum...

ilk defa bir cem adrian şarkısını radyodan dinliyorum, garip geliyor, yakıştıramıyorum nedense... şarkı beni cem adrian'ın doğduğu şehirdeki anılarıma götürüyor, gülümsüyorum...

molada 35 numaralı masaya oturuyorum... çay söyleyip bir sigara da orda içiyorum... aklıma yine böyle bir mola da bir ilkokulda müdür yardımcılığı yapan yol arkadaşımın, bana o ismini hatırlayamadığım sigarasından ikram edişi geliyor...

bir cem adrian şarkısı daha çalıyor radyoda, artık buruk hatırladığım bir geceye götürüyor beni...
sabahın altısında bir elimde bavulum, bir elimde laptopum rüzgarın şehrindeki evime gidiyorum...


evet... yolculukları seviyorum...

4 Nisan 2010 Pazar

kendime dönüş

aşkı da sığdırdın şu yirmi yıllık hayatına, aferin!
şimdi kendine dönme, biraz değişme; biraz kendini, düşüncelerini geliştirme zamanıdır... aşk kendini ikinci plana attığın bir duraklama dönemidir çünkü. hem insan en parlak fikirlerini yirmili yaşların ortalarında üretirmiş, o parlak fikirler için birikim yapma zamanı şimdi...

insanlar arası ilişkiler konulu bir dersimizde hocamızın söylediğine göre, üniversitedeki bu sevdiceklerimiz, mezun olduğumuzda içine düşeceğimiz yeni yaşam tarzlarımıza uyum sağlayamayacaklarmış... öğrenci hayatının sorumsuzluğu, iş hayatının sorumluluğunu kaldıramayacakmış... tabiki genellenemez ama haksız da değil... bırakın gelip, geçsinler işte...

artık konuşmalarımda psikolojiye özgü terimler, örnekler, yorumlar kullanıyorum sürekli... bu konuda bir bilgi birikimim olduğunu karşımdakine hissettirebiliyorum artık... hem bu konular sayısal bilgiler gibi olmadığından, insanlarla ilgili olduğundan ilgi çekici de oluyor... ne de olsa herkes insanlar arası ilişkiler hakkında düşünen, çıkarımlar yapan "naif" birer psikologdur :)

psikoloji okuyan/okumuş bir sevgiliye katlanmak zordur demişti bir derste bir başka hocamız... öyledir de, düşünsenize karşınızda söylediğiniz bir söz üzerine veya konuşurken yaptığınız el hareketine bakarak aklında onlarca çıkarım yapabilecek biri var. içten olduğunuzda iyi güzel sizi diğer insanlara göre daha kolay anlar da; her insan bazı şeyleri gizler, bazı şeyleri kendine saklamak ister... zor iş, çok zor iş o kadar açık olabilmek...

aslında eski o içten yazılarımı özlüyorum, bu blogda yazıp da çok beğendiğim bir yazım yok mesela, kendimi pek iyi anlatamıyorum... biraz kendime dönmem lazım...


17 Mart 2010 Çarşamba

evren benim için çalışıyor

bu hafta bir akşam yeşil'le halen görüşen ev arkadaşım pul biber'e, yeşil'in bi sevgilisi olup olmadığını sormuştum...
o da bana ikinizle de hala görüşüyorum ona da senin bi sevgilin olduğunu söylemedim, onun hakkında da bilgi vermek istemiyorum tarzında bir cevap vermişti...

o akşam msnde konuştuğum iyi bir arkadaşımdan yeşil'in bir sevgilisi olduğunu öğrendim...
ertesi gün kütüphanenin önünde antreman saatini beklerken eski oda arkadaşlarımdan biriyle karşılaştım(2.siyle)... bana yeşil'le pınar'ı(3. oda arkadaşım) samimi bir şekilde gördüğünü söyledi...
onun ertesi günü yani dün öğlen fakültenin önünde çay içerken, bir zamanlar karşı oda arkadaşım olan zamanında iyi de anlaştığım kıza rastladım...
o da görmüş yeşil'le pınar'ı beraber, yanlarına gidip aaauu nerde diye sormuş... durumu açıklamışlar, sevgiliymişler... ben bi dolaşıp gelim demiş gitmiş yanlarından...
onlar bunları söylerken hep tepkisizdim nedense, neden bilmiyorum...

sonra dün saat öğlen üç gibi yeşil aradı, görüşmek istedi... pınar'la çıktığını söyleyecek herhalde dedim gittim... öyle de oldu bana karşı hala kendini sorumlu hissediyor olmalı...
acaba gerkten seviyor mu, yoksa böyle bi entrikaya karışmak için gerçekten onu sevmesi gerektiğine kendini inandırdı mı bilmiyorum...

aslına bakarsak bunları öğrenmem hayatımda pek bir şeyi değiştirmedi...
böyle bi entrikanın parçası olmak hoşuma gitmese de evrenin bilmek istediklerimi bi şekilde önüme koyması hoşuma gitti...

ne de olsa tesadüfler şehrindeyim...

15 Mart 2010 Pazartesi

bir gece

gecenin bir yarısı aradı beni....
gelme! dedim...

...

bilgisayarın karşına geçip öyle konuşmadan vakit geçirdi... sarhoştu, ya da öyle davranmak o an işine geliyordu...
ne diyeceğimi bilemedim, ayrıydık, yatağıma yatıp uyumaya çalıştım... yapamadım...
....
yanıma yattı... yine uyuyamıyordum, onun yanımda olmasından rahatsız oluyordum...
soyundu sonra, durduramadım... kendine gelip giyinmesi için bekledim...
giyindi, beni anlamak için bunu yapması gerekiyordu belki de... ama onun düşüncelerinden iğrendim, bu zayıflığından tiksindim...
evet bi şekilde yanımda olsun istiyordum belki ama böyle düşünürken değil...

14 Mart 2010 Pazar

pul biber

niye bana bunu yapıyor anlamıyorum...
"yeşil'le tekrar birlikte olsanız ne güzel olur, çok sevinirim"
- öyle bi ihtimali düşünseydim ayrılmaz çabalardım...

"tekrar görüşmeyi hiç düşünmüyor musun?"
- görüşürsek hem ben onu etkilerim, hem de o beni, hiç gerek yok, hayatımızı yaşıyoruz işte...

"ahh! yeşil olsaydı ne eğlenirdik oyunda"
- sen onunla ne zaman batak oynadın ki?
"çok izledim, siz bulaşığına ne oynuyodunuz, haa! o pokerdi"

niye bana sürekli onu hatırlatmaya çalışıyor anlamıyorum, çocuğun yeni bir sevgilisi var habuki... bir de onu çok iyi tanıyormuş gibi davranmasına sinir oluyorum, ahh be kızım bir yıl geçirdim ben çocukla, ne kadar eğlenceli olduğunu da bilirim, ne kadar hödük olduğunu da...
bir de çok tahammülsüz bir dönemimdeyim şu ara, hoşuma gitmeyen bir şey duyduğum an hemen tersliyorum... geriliyorum, bir de ev arkadaşıyız, hoş olmuyor nanede geriliyor arada...
napmaya çalışıyor bilmiyorum, beni kıskandığını düşünüyorum bazen... oysa kıskanacağı bir durumum da yok şu an, biri tarafından delicesine sevilmiyorum yani...

not: pul biber ve nane ev arkadaşlarım oluyorlar.

31 Ocak 2010 Pazar

hatırlanmak güzel şey!

cd'cime uğradım bugün, sosyal sorumluluk projem için çocuk filmleri izlemem gerkiyordu... bir tane seçtim içlerinden iki tane de güncel filmlerden aldım... elimde üç cd bekliyorum adımı söylemek için...
ama söylememe gerek kalmadı... direk ben söylemeden adımı yazdı bilgisayara, filmlerin adlarını işledi...
ben de bu arada klavyeye bakıyordum soyadıma kadar hatırlıyordu... çok hoşuma gitti... oysa en son yaz tatilinde film almıştım ordan...